30 Ağustos 2011 Salı

Yalnız bir bayram sabahından merhaba

Bayram... Nedir ki? Bir vesile mi? Tatil için? İhmal edilen aile büyüklerinin ziyareti için? Dinlenmek için? Tatlı yemek için? Meşhur "bayram temizliği" için?

Sanırım benim için bayramın hiçbir anlamı yok. Ben zaten aile büyüklerimi sürekli arayan, hallerini hatırlarını soran bir insanım. Bayramı beklememe gerek yok. Oruç desen, hayatımda 3 kez ya tutmuşumdur ya tutmamışımdır. Tatlı için de çok şükür bahaneye ihtiyacım yok.

Eminim benim gibi milyonlarca insan var. Peki bu bayramlar kime? Orucunu tutan, tüm hayatını eski örf ve adetlere göre yaşayanlar için mi? Yoğun iş temposunda dinlenmek için tatile ihtiyacı olanlar için mi? Sağlıklı yaşamayı yaşam biçimi haline getirmişlerin midesine kalorisi yüksek şeylerin girebilmesi için mi?

...

Nerde o eski bayramlar diyorlar. Açıkçası neyden bahsettiklerini bile bilmiyorum. Ne oluyordu eski bayramlarda? Kastettikleri kalabalık bayram ziyaretleri gibi şeyler mi? İyi de eskiden Tv yoktu, imkanlar kısıtlıydı, eğlenecek, sosyalleşecek ortamlar yoktu. E bayramlar, düğünler gibi şeyler de haliyle vesile oluyordu sosyalleşmeye, insanların bir araya gelmesine, iki "dedikodu" yapmasına, kız görüp "beğenmelerine", kimin ikramı iyi kimin ikram kötü "test" etmeye! Şimdi bunlara gerek yok ki. İhtiyaç yok. İnsanların sosyalleşeceği o kadar çok ortam var ki. İnternet başlı başına bir platform zaten. Şartlar desen kıyaslanamayacak kadar genişledi. Eğlenmek için 3-5 "mahalleliyle" toplanmaya gerek yok. İstenilen eğlenceye ulaşmak o kadar kolay ki. Artık birini özlediğimizde bayramı beklememize gerek yok ki. O kadar zor değil ki birine ulaşmak. 70 yaşında ki "dedeler" bile Amerika'da ki torunlarıyla görüntülü chat yapmıyorlar mı? E eski bayramların neyini özlüyorsunuz o zaman? İmkanların kısıtlılığını mı? Ha, eskiden torunlar,çocuklar ziyaretimize gelirdi bayramlarda artık yapayalnızız diyenler varsa o da onların çocuklarının "ayıbı"! Bunun bayramla ilgisi yok. "Hayırlı" insan sevdikleriyle ilgilenmek için bayramı beklemez! Beklememeli!

Anlamadığım şeyler var:
  • Bütün ramazan boyunca 1 kere bile oruç tutmayıp neden Bayram sabahı bayram namazına giderler?

  • 12 ayın 11 ayı boyunca yemediği halt kalmayan insanlar neden sadece ramazan ayını Allah'ın ayı sayar, bu 1 ay boyunca tüm "günah"lardan uzak dururlar? Diğer aylar Allah'ın ayı değil mi?

  • Ramazanda oruç tutup neden iftarda 10 aç kişinin doyacağı kadar yemek olan sofraya sadece 3 kişi oturur? Ramazan bu mudur? Diğerleri açken birilerinin güneş tepedeyken "Allah için!" aç kalması, güneş batınca bayılana kadar yemesi?

  • O iftar sofralarıda yarım kalan yemekler neden çöpe gider?! Sokakta yüzlerce aç hayvan var. Onları da Allah yaratmadı mı?

  • Ramazan ayı boyunca alkolden uzak kalmış insanlar bayramın ilk gününden neden 30 günün acısını çıkarırlar? 30 gün alkolden uzak kalmayı mı kutluyorlar? Yoksa rejimden çıkıp 2 kgcık vermeyi başarmış kadının koca bir tabak mantıyla kendini "ödüllendirmesi" gibi onlar da mı kendini ödüllendiriyor?

  • Peki bu kişilerden kaçı "Allah aşkına" kaç tane açı doyuruyor? Kaç tane huzur evini, kimsesizler yurdunu ziyaret ediyor? Destek oluyor? Sokakta ki kaç hayvanın karnını doyuruyor?

  • Ve son olarak bayram temizliği nedir demek istiyorum. Neden yapılır? 1 ay temizlik orucu mu tuttunuz? Bir ay pis evde mi yaşadınız? Temizlik yapmak için de mi "bahaneye" ihtiyacınız var?

Demek istediğim şu ki; Ramazan ayı tabi ki de mübarektir. Allah herkesin orucunu, dualarını kabul etsin. Ama bazı şeyler sadece Ramazan'da yapılmamalı. Her zaman yapılmalı. Her gün Allah'ın günüdür. Kuran-ı Kerim'de bunu demiyor mu zaten? Komşumuz aç uyurken biz tok yatamayız!

...

Benim bayramım mı?

Puslu bir İstanbul sabahında, daha üstümden geceliğimi bile çıkarmamış bir halde, yeşil çayım ve kitabımla sessiz boğaza bakarak dinlenmek. Hepsi bu...

Herkese iyi bayramlar...



27 Ağustos 2011 Cumartesi

Bir ayrılık hikayesi...

Her kadının intikam şekli farklıdr. Kimi kapıyı çarpar, çeker gider; bu, ona göre verilebilecek en büyük cezadır. Kimi yıkar döker, rahatlar. Kimi, canını acıtmak için iyi günlerde paylaşılmış "sır"ları  aleyhinde delil olarak kullanır. Kimi intikam alamayacak kadar pasiftir kendi gözyaşları içinde boğularak ölür. Kimi de sakin durur. Gülümser... Kendine yapılan "yanlış"ı geçiştirir. Sanki hiç yaşanmamış gibi hissettirir, erkeğinin vicdanını rahatlatır. Zamanla, erkeğin içine "ne yapsam benden vazgeçemez. Seviyor beni ya..." düşüncesi iyiden iyiye yerleşir. Aslında bu kadının bilinçsiz bilinçli "oyunudur". Erkek farkında değildir ama asıl vazgeçilmez kılınan kadındır. Çünkü onu "herşeye rağmen" bırakmamıştır. Aslında yavaş yavaş öldürüyordur kadın. Gizli bir zehir gibi kanında dolaşıyordur.
En acılı intikam yolu budur. Erkek için de... Kadın için de... Çünkü erkek intikam alındıgını fark etmez bile. Kadınsa göz yaşlarını içine akıtıyordur. Kendini de zehirliyordur aslında. Belki de geleceğini çalıyordur...
Ve bir gün olur, zamanın geldiğini anlar kadın ve hançerini çeker. Gayet sakin, "artık yollarımızı ayırıyoruz" der. Erkek bir anlam veremez. Çünkü o gün, çalkantılı yıllardan sonra "en mutlu" gündür. Artık sığ sulardadırlar. Limandadırlar. Her şey rayındadır. Birbirlerini anlıyorlardır. İlişkinin olgunluk evresindedirler.
Hayır!.. Tüm bunlar "onun" için böyledir! İşte erkek o anda ölür. Çünkü sonsuza kadar o kadını kalbinden, aklından çıkaramayacaktır! Çünkü o kadın "farkında olmadan" hayatının aşkı olmuştur. Kendini vazgeçilmez sanırken, kendisi "vazgeçemeyen" olmuştur! Çünkü o kadın "melektir", onu hep omuzlarında taşımış, "arkasında" durmuştur. Onu üzdüğünde bile gülümseyerek büyük bir olgunlukla karşılamaştır, kan kusmuştur kızılcık şerbeti içmiştir. Onu hayatından nasıl çıkarsın? Onun gibisini bir daha nasıl bulsun?..
Sonunda kadın intikamını almıştır! Kimseyle paylaşmaz bile. Gerek duymaz! Sadece "bitmiştir"! Gururunu tamir etmiş, yaralarını nasırlaştırmış, ruhunu yaşlandırmıştır. Dudağında tebessüm, gözlerinde yorgunluk, kalbi; en ufak sarsıntıda dağılmaya hazır; parçaları "acemice" birleştirilmiş bir halde yoluna devam etmeye hazırdır.

Erkekse...

Sonsuza kadar "o"nun peşinden gidecek...


22 Ağustos 2011 Pazartesi

Kadınlar "gerçekten" ne istiyor?

Eski bir sevgilim vardı. Bana, sen kendine sevgili değil köpek arıyorsun, beni "fifi" ettin yine de sana yaranamıyorum derdi.
Kadınlar gerçekten köpek mi istiyorlar?

Aldım köpek... Gerçek... Canlı... 4 ayaklı... 1 kuruklu... Yavru... Erkek... Bir an bile yanımdan ayrılmıyor. Uykusundan uyanıyor yine beni takip ediyor. Yabancı yaklaştığında havlıyor beni korumaya çalışıyor. Beni herkesten kıskanıyor. Boyuna bakmadan diş gösteriyor insanlara. Daha yavru... Beni mutlu etmek için bütün gün ne şaklabanlıklar yapıyor. Onu sevmem için ne oyunlar yapıyor. Bana küsse bile bir başını okşasam kuyruk çılgınlar gibi sallanmaya başlıyor. Moralim bozuksa sessizce oturup beni izliyor, usulca yaklaşıp gözlerimin içine bakıyor, sadakatini göstermek için beni yalıyor, sessizce yanıma kıvrılıyor.

Peki biz kadınlar erkeklerde de bunu mu istiyoruz gerçekten? Herkes kadınların ne istediğiyle ilgili yıllardır konuşuyor, yazıyor, çiziyor, tartışıyor. Bize "köpek" olmuş erkek mi bizim istediğimiz?
Var işte köpeğim. Böyle bir şey miymiş istediğim? Önceden nasıl bir şeyde bilmiyordum. Şimdi var. Ve artık eminim; hayır biz köpek aramıyoruz! Biz bütün gün peşimizden ayrılmayan, gereksiz kıskançlıkları aşkın büyüklüğü sayıp bizi daraltan, bunaltan, anlamsız külhanbeyliklerle bizi korumaya çalışan, sürekli sevgi gösterileri yapan, onları sevmemiz için yalakalıklar yapan, sırnaşık erkekler istemiyoruz.

Hakkında kitaplar yazılan, filmler çekilen, bilimsel araştırmalar dahi yapılan, çözülemeyince de karikatürize edilen kadınların ne istediği konusu gerçekten bu kadar içinden çıkılmaz karmaşık bir durum mu?

Hayır, hiç sanmıyorum...

Kısa ve öz açıklıyorum...

Erkekler iyi okuyun!

Bu dünyanın en karmaşık yaratıkları kabul ettiğiniz kadınların aslında istedikleri o kadar basittir ki sadece sizin beyninizin yalın işleyişiyle bizimkinin komplike işlemesinden dolayıdır yüz yıllardır orta yolu bulamamamız.

Kadınlar, köpek değil "erkek" gibi erkek isterler! Gerçekten güvenebilecekleri, yollar ya da yoğun iş hayatları uzak düşürse bile onun hep "orda" onu beklediğini bildikleri, kafasını rahat ettiren, hayal dünyasında yaşamayan, ayakları yere sağlam basan, yoğun ilgi değil "kaliteli" ilgi gösteren, iyi değilim dediğinde neyin var değil "nerdesin" diyen, kıskanan değil sahiplenen erkek isterler.

Bu kadar basittir aslında kadınların istedikleri. Hiçbir "gerçek" kadın peşinde "fifi" istemez. Eğer sizin de istediğiniz gerçek bir kadınsa ilk önce öğrenmeniz gereken bunun ayrımına varıp ona göre yaklaşmaktır.

Ve lütfen unutmayalım ki; dırdırcı kadın yokur, dırdır ettiren erkek vardır!..  ;)