Üzerinde, "her aşk tatlı başlar, önemli olan nasıl bittiğidir" yazan, bir karı kocanın mahkeme salonundaki komik karikatürlerini resmeden bir kartpostalım vardı... Kime verdiğimi hatırlamıyorum... Aslında hatırlıyorum da... Neyse...
Değil mi ama, trajikomik ama gerçek değil mi? Her aşk tatlı başlar; ilk kalp çarpıntıları, birbirini tanıma heyecanı, gözlerinde kendini bulmanın güzelliği, kokusundaki cennet, karşısında yemek yiyememek, onu düşünmek, onu özlemek, onsuz nefes alamamak, her yaptığı işte onu aramak, her şeyi onunla paylaşmak istemek, onsuz bir an geçirmemek, onu "devler sırrı" veriyormuşcasına can kulağıyla dinlemek, onu mutlu etmek için debelenmek, o gülünce dünyadaki bütün sorunların bittiğini sanmak, her günü güneşli sanmak, yüze yerleşen "sersem" bir gülümseme, onsuz yaşayamayacağını düşünmek, hayaller, planlar...
2.perde:
Alışma...
Alışkanlık...
Boğulma...
Dar alanda kısa paslaşmalar...
Sıkılma...
Kaçma arzusu...
Tahammül etme...
İşte kilit nokta! Tahammül etmeye başlamak! Onu eskisi gibi sevebilmek için nedenler arayışına girmek... Gitmek istemek ama kalmak için neden bulmaya çabalamak... İşte bitiş budur! İşte bir aşkın bittiğinin, artık "onu" sevmediğinin, yeni okyanuslarda yüzmek istediğinin ispatıdır bu...
Öyle midir sahiden?
Artık onu erteliyorsundur... Ona kibar ve sevimli davranmaktan vazgeçmişsindir... İstemeden tersliyorsundur, hatta belki kabalaşıp kırıyorsundur... Eskisi gibi özlemiyor, yatarken onu düşünmüyorsundur... Kusurlarını görmeye başlamışsındır... Dünya üzerinde başka kadın ve erkekler olduğunu hatırlamışsındır... Onun yanında eskisi kadar eğlenmiyorsundur, espirileri bayık geliyordur, arkadaşları sevimsiz... Sırtını dönüp yatıyorsundur, uyandığında kendini yatağın bir ucunda düşmeye yakın buluyorsundur...
Herkese tanıdık "anlar" değil mi?
Gitmezsiniz, yeniden aşkınızın canlanmasını istersiniz çünkü; yıllarınızı, hatıralarınızı çöpe atmak istemezsiniz. Kendinize kızarsınız... Sevmek için zorlarsınız... Kalmak için bahane ararsınız...
Belki gerçekten geçidir bu soğuma, uzaklaşma... Belki bastırılmış bir öfkenin dışavurumudur... Belki geçecektir, güneşli günler yeniden gelecektir... Daha sağlam bir ilişki olacaktır belki de atlatılırsa eğer... "Yarım asırdır birlikte aşkla tutunanlar da aynısını yaşıyormuş meğer" denilecektir...
Zaten sevgi aşktan kıymetli değil midir? Aşk geçici sevgi kalıcı değil midir? Önemli olan aşkın ateşinin ilk günkü gibi harlı olması yerine dengeli yanması, sevginin sonsuz olması değil midir?
Zamane aşkları da bu acelecilikten bitmez mi zaten? Aile mahkemelerinin önündeki kuyruğun nedeni aşkın sönmeye başladığı anda, o tahammül etme evresinde, bunun bir geçiş olabileceğini düşünmeden kaçmanın sonucu değil midir?
Benimki mantıklı yaklaşım mıdır? Temkinli olmak mıdır? Yoksa safça bir düşünce midir? Bozulan şeyin düzelme imkanı yok mudur yoksa? Tahammül etmeye başladığımız an ilişkiye ve partnere şans verilmeden gidilmeli midir? Soğuyan sevginin ısınması çaresiz midir? Bir umut değil midir yaşatan bizleri?
Kral der ki : Lütfen gözlerime bakma, sana yalan söyleyemez...
Degisik yaklasim
YanıtlaSil