20 yaşındayken gittiğim "ünlü" bir "hoca" bana, hayatımda her zaman kadınlara dikkat etmemi çünkü bana gelecek zararın her zaman kendi cinsimden geleceğini, kadınların beni "sevmediğini" söylemişti. Dinledim mi? Dinlemedim... Dinlemiyorum... Çünkü insan karşısındakini kendi gibi biliyor... Uyandığında, çiçeklerine, çatısındaki kuşlara, sokağındaki köpeklere bile "günaydın, nasılsınız" diyen ben, niye aynı dili konuştuğum, aynı ülkenin vatandaşı olduğum, Allah katında aynı görevlere tabi tutulduğum hemcinsime karşı dikkatli olayım? Ona temkinli yaklaşayım? Ondan bana bir zarar geleceğini düşüneyim?
Ama işte insanoğlu bu nefsine yenik düşebilir... Olur öyle şeyler... Affedilir...
...
2 senedir çok sakin, kalabalıktan uzak, huzurlu, yalnızca sevdiklerimle paylaştığım bir hayatım var. Küçük bir dünyam var benim... Küçük mutluluklarım... Hesapsız ilişkilerim var benim... Çıkarsız... Yalansız... Kin, öfke, nefret gibi duygulara yer yok benim dünyamda... Dünyamdaki insanlarda benim gibidir... Cins cinsini çeker...
Olur arada dünyamıza atılan oklar, sokulan çomaklar... Olsun... Sorun değil... Derimiz o kadar kalın ki ben ve benim dünyamdakilere, kürdan gibi gelir batırılan silahlar... Biz yine gülümseleriz, yaşatarız Mevlana felsefesini, sesleniriz, "gel, kim olursa gel!" diye... Bu olgunluğumuz nerden mi gelir? Belki de erken yaşlardan yaşadığımız depremlerden, fırtınalardan...
O yüzden ben savaşamam...
Ben kimseyle savaşamam... Didişemem... Münakaşaya giremem... Nisbet yapamam... 1'e 3 koyamam... Gaza gelmem... Hırslanmam... Bana düşmanlık edene karşılık vermem... Tam tersine "haspam"a 2 kat iyilik dilerim...
Niye mi böyleyim? Erdim mi? Çok mu muhteşem bir yaratığım? Sinirlerimi mi aldırdım?
Hayır! Katiyen hayır! Sadece;
- Doğduğum günle öleceğim gün arasında geçirilen kısacık sürenin kıymetini çok iyi biliyorum o yüzden elimden geldiğince "kaliteli", "huzurlu" ve "mutlu" yaşamaya çalışıyorum.
- Savaşlarda yenen taraf diye bir şey olmadığını, her iki tarafında mutlak surette yara aldığını biliyorum.
- Hırslarımızdan arınarak yaşamanın sağlığımız üzerindeki olumlu etkilerini görüyorum.
- Mutlu insanların kafa yapılarını örnek alıyorum.
- Tüm insanlığı seviyorum yaradandan ötürü...
- Herkesin bir hikayesi olduğunu biliyorum; haklı haksız kavramlarının saçma olduğunu düşünüyorum, dolayısıyla soruyorum; "kime göre? neye göre?" Herkes kendine göre haklıdır bir şekilde!
- Empati yapabiliyorum.
- Kendimle hesaplarımı çoktan kapadım.
- Tepkisizliğin en büyük tepki olduğunu düşünüyorum.
- "Hayat sevince güzel sevince tatlı güller... Bir kuşu, kelebeği, bir taşı sevin yeter!" kafasında yaşıyorum.
- Parayı amaç değil araç olarak görüyorum.
- Polemiklere ve hakaretlere prim vermiyorum. Herkes kendinden sorumludur, her koyun kendi bacağından asılır biliyorum.
- Kaderimi değiştirebilecek güce sahip olmadığımı sadece onu yaşayış biçimini seçebilme şansım olduğunu kabul ediyorum.
- Hiçbir şeyi uzatmayı ve dillendirmeyi sevmiyorum. Laf kalabalıklarından haz etmiyorum; "yap gitsin, söyle bitsin" mantığıyla hareket ediyorum... Pratikliği seviyorum... Fazla düşünüp, konuşup enerjiden çalmak yerine harekete geçmeyi daha yerinde görüyorum.
- İnsanları değiştiremeyeceğimi biliyorum. Kalp gözü kapalı insanlara ne yapsak çare olmayacağını kabulleniyorum ve enerjimden vermek yerine bu tip insanları "küçük dünyama" dahil etmemeyi tercih ediyorum.
- Nihayetinde insanların seçimleriyle var olduğunu düşünüyorum; sevgiyi, barışı, mutluluğu, huzuru, keyifli bir hayatı seçiyorum...
Kral der ki: "Beni tanıyan bilir... Bilen anlar... Anlayan susar... Anlamayan uzar..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder