Merhaba sevgili adayım,
Ben, biri... 16 yaşımdan beri en büyük hayalim evlenmek ve çocuk sahibi olmak. Şimdi 25 yaşındayım. Bu demek oluyor ki bu zamana kadar hep yanlış adamlar seçmişim ki, hep bir şeyler eksik kalmış ve neticesinde hala yalnızım.
Artık bu son olsun istiyorum. Evli, mutlu, çocuklu olmak istiyorum. Köpekleri seversin değil mi? Çok çocuğa da umarım itirazın olmaz. Peki ya kediler?
Evin var mı, araban var mı beni hiç ilgilendirmez. Paraya değer vermem ben. Çünkü hayat bana paranın geldiği gibi gidebilecek bir şey olduğunu öğretti. Önemli olan ailedir benim için. Önemli olan huzuru koruyabilmek, her koşulda mutlu olabilmektir. Paramız varken gezeriz, bittiğinde 4 duvar arasında benimle oturmaktan bunalmazsın değil mi? Dışarıyı özlemezsin?
Pek göründüğüm gibi değilimdir. Sert ve ukala göründüğümü söylerler, aslında çok duygusalımdır ama kimse göremez benim gözyaşlarımı. Kaya gibi sağlam dururum düşmanlarımın karşısında. Sana göstersem sorun olmaz değil mi? Sıkılır mısın benden? Kötü günde de yanımda olabilir misin?
Sevgili benim için aynı zamanda en yakın dost demektir. Senin içinde böyle olmasını isterim. Bir huzursuzluğunu benimle paylaşmadığını hissedersem alınırım, sana yetemediğimi, seni mutlu edemediğimi düşünürüm. Çünkü bana göre bir erkeğin limanıdır kadınının kolları.
Hiçbir zaman kendimi güzel bulmam. Her zaman bir kusur bulmayı başarırım kendimde. Ama enteresandır ki tüm bu kusurlarıma rağmen erkekler eksik olmaz peşimde. Beni sahiplenmeni isterim, senin kanatların altında olduğumu hissetmek en büyük mutluluktur benim için. Ama bana güvensizlik yapmana tahammül edemem. Seninsem seninimdir. Ben zaten bilirim ne giyinmem gerektiğini, nasıl oturup kalkmam gerektiğini, kimle ne şekilde konuşmam gerektiğini. Senden önce kendime saygım var. Bana gözü kapalı güvenmelisin çünkü ben öyle yapacağım.
Benimle ilgilenmeni isterim. Belki çok yoğundur iş tempon, sürekli arayamıyorsundur. Saygı duyarım her zaman! Ama aklının bir köşesinde olduğumu da bilmek isterim. Taktikleri benim vermeme gerek yoktur sanırım, sen benden iyi bilirsin bir kadının gönlünü yapmayı, onu mutlu etmeyi... Ben ne yapıyor olursam olayım bil ki, aklımın hep bir köşesinde, kalbimin her atışında olacaksın.
Sebepsiz huysuzlanırsam bil ki şefkatine ihtiyacım var. Git desem de kal, sussam da sen konuş. 5 dakika sürmez gardımı indiririm.
Sinirliyken dilim sivrilir. Tek silahım sözlerimdir. Canını yakarsam bil ki, seni üzdüğüm için senden çok acıdı canım. Sözlerime içerleme, gerçek düşüncelerim değil onlar. Merak etme ne kadar sinirlenirsem sinirleneyim asla saygısızlık yapmam sana.
Beni üzme, lütfen üzme. Çünkü ben gerçekten iyi bir insanım, kimseyi üzmedim ben bu hayatta. Beni üzersen, muhtemelen affederim birkaç defa ama sen farkına varmazsın, unuttuğumu sanırsın. Bir daha üzersen giderim, kıyameti koparmam. Dostumsundur yine merak etme ama sen istemezsin dost kalmayı çünkü acı çekersin. Değerimi yokluğumda anlamanı istemem. Yanındayken bil değerimi çünkü ben yakınımdayken de uzağımdayken de değer vereceğim sana.
"Fiziksel, ruhsal, duygusal, zihinsel..." Kaç defa dualarımda bu cümleyi tekrarladım acaba? Olmuyor işte, biri bile eksik olsa olmuyor. Umarım sen Bay Doğru, ben Bayan Doğru'yumdur bu sefer.
Hayat arkadaşı demek, hayatımın merkezi demektir benim için. Tamamsak, çift kişilik düşünürüm artık ben. Her şeyde, her planda sen varsındır artık. Sadece yakınımdayken değil, uzağımdayken de dünyamsındır. Mesafeler değiştirmez bende bir şey. Seni de böyle görmek isterim. Her koşulda bana bağlı, bana sadık. Özgüvenimin sarsılmasını istemezsin değil mi? Çünkü sarsarsan kuruntulu ve mutsuz bir insan olurum. Haliyle seni de mutlu edemem.
Ben güçlü erkek severim sevgili adayım. Tüm sorunlara göğüs gerebilecek, hiçbir şeyden korkmayan erkek isterim ben. Onun güçsüzlüğünü bir tek ben görebilmeliyim. Toplum önünde benim bir adım önümde olmalıdır erkeğim, evde eşitizdir.
Kendimi kraliçe zannederim ben. Küçükken prensestim, büyüdüm kraliçe oldum. Sen de benim Kral'ım olabilir misin sevgili adayım?..
29 Ocak 2012 Pazar
9 Ocak 2012 Pazartesi
Dizi dolu haftasonu
Ocak'a girdiğimizeden beri hava yağmurlu, soğuk... Sonunda gerçekten kış geldi, bekleyenlere hayırlı olsun; benim gibi sevmeyenlere acısız olsun...
Hayatımın tüm kışlarını güzel manzaralı, sıcak bir evde, internet, dvd, kitap, dergi, bitki çayları ve çikolatayla geçirebilirim; hiç sıkılmam! O denli nefret ediyorum kıştan!
Bu haftasonum da aynen böyle geçti... www.diziport.com la ilişkimizi çok uyumlu bir biçimde devam ettiriyoruz...
Artık hepiniz biliyorsunuz, ben Türk dizisi izlemem. Müzikle de aram pek iyi değildir. Dinlediğim nadir zamanlarda da lounge, classic, hafif jazz tercihimdir. Çok uzun zamandır da Gossip girl dışında takip ettiğim bir dizi yoktu.
Bu haftasonu 2 yeni dizi birden keşfettim. Birer sezonlarını, birer günde bitirdim. Hangi diziler olduğunu söyleyeceğim ama önce söylemek istediğim başka iki şey var.
'Eloğlu Mars'a çıkacak, biz daha nerdeyiz!'
İzlediğim iki dizinin de konusu birbirinden çok çok farklı ama ikisinde de aynı sonuçlara vardım.
Birinci vardığım sonuç, tabii ki de tahmin edeceğiniz gibi, "bir bizim dizilere bak, bir eloğlunun dizisine bak" oldu. Adamlar davranış, yer altı, uzay, tıp vs. bilimleriyle ilgili dizi yapıyor, bizimkiler çalarken bile saçmalıyor. Bakınız Grey's Anatomy'den uyarlama Doktorlar dizisine. İzlemesem de, eksik olmasınlar yıllardır twitter ve gazetelerden, hatta ne yazık ki haber programlarından öğrenmiş oluyorum memleketimin "ucuz" dizilerini. Feriha'yla Emir'in ilkokul 5 seviyesinde ilerleyen, iç bunaltıcı diyalogları ve "Sülüman" son zamanlarda en çok izlenenler sanırım (?) Bir türlü anlam veremiyorum insanlar niye Muhteşem Yüzyıl'ı izliyor? Hiç kimse mi bilmiyormuş yani memlekette, Osmanlı İmparatorluğunu, Kanuni Sultan Süleyman'ın hükümdarlık dönemini? E hadi kimse kitaplarını okumadı diyelim, ilkokulda da mı anlatmadılar bu insanlara? Biliyorlarsa niye sonunu bildikleri bir şeyi izliyorlar "malak" gibi? Sözüm tüm kitaptan uyarlama Türk dizilerine! Dizide farklı ve izlenmeye değer bir görsellik olsa tamam diyeceğim ama ne yazık ki o da yok ki! Ülkenin "%60'ı" hipnotize ediliyor farkında değil! Neyse...
İkinci vardığım sonuçsa; eskiden filmler, diziler mutlu sonla biterdi; sonları az buçuk tahmin edilebilirdi, sinema salonundan seyirci mutlu ayrılırdı, televizyonu yüzünde tebessümle kapatırdı... Şimdikilerse "acımasız gerçekleri" öyle bir yüzümüze çarpıyor ki! Ana karakter dediklerimiz "dan" diye ölüveriyor, mutlu giden aşklar "mutlu sonla" sonuçlanmıyor, her zaman iyiler kazanmıyor... Hayat mı acımasızlaştı? Gerçekleri söylemek mi kolaylaştı? Türk dizilerinden bunu bize yansıtana sadece Kurtlar Vadisi'ni örnek verebilirim, yabancı dizilerdeyse hepsinde durum bu!
Gelelim benim yeni dizilerime. Türkçe'ye Taht Oyunları olarak çevrilmiş kitaptan uyarlama (!) Game of Thrones ve beden dili uzmanı bir doktor ve ekibinin hikayesinin anlatıldığı Lie to me.
Game of Thrones tamamen kurgu, kostümleri süper, beklenmedik sonuçlarla karşılaştığınız bir hikaye. Ama Lie to me kesinlikle ders niteliğinde bir film. Küçücük suratlarımızla tam tamına 10.000 tane mimik yapabildiğimizi biliyor muydunuz? İzlerken aynı zamanda kendi mimiklerimi, etrafımdaki insanların mimiklerini düşündüğüm, beynimi tam olarak kavramaya zorladığım için resmen yoruldum. Bir arkadaşımın tavsiyesiyle izlemeye başladığım bu diziyi, karşısındaki insanın düşündüklerinden bir adım önde olmak isteyen herkese şiddetle tavsiye ediyorum!
Kral der ki: N'olurdu, benle aynı zevkleri paylaşan "4 boyutlu" kocamla izleyeydik tüm bunları?
Hayatımın tüm kışlarını güzel manzaralı, sıcak bir evde, internet, dvd, kitap, dergi, bitki çayları ve çikolatayla geçirebilirim; hiç sıkılmam! O denli nefret ediyorum kıştan!
Bu haftasonum da aynen böyle geçti... www.diziport.com la ilişkimizi çok uyumlu bir biçimde devam ettiriyoruz...
Artık hepiniz biliyorsunuz, ben Türk dizisi izlemem. Müzikle de aram pek iyi değildir. Dinlediğim nadir zamanlarda da lounge, classic, hafif jazz tercihimdir. Çok uzun zamandır da Gossip girl dışında takip ettiğim bir dizi yoktu.
Bu haftasonu 2 yeni dizi birden keşfettim. Birer sezonlarını, birer günde bitirdim. Hangi diziler olduğunu söyleyeceğim ama önce söylemek istediğim başka iki şey var.
'Eloğlu Mars'a çıkacak, biz daha nerdeyiz!'
İzlediğim iki dizinin de konusu birbirinden çok çok farklı ama ikisinde de aynı sonuçlara vardım.
Birinci vardığım sonuç, tabii ki de tahmin edeceğiniz gibi, "bir bizim dizilere bak, bir eloğlunun dizisine bak" oldu. Adamlar davranış, yer altı, uzay, tıp vs. bilimleriyle ilgili dizi yapıyor, bizimkiler çalarken bile saçmalıyor. Bakınız Grey's Anatomy'den uyarlama Doktorlar dizisine. İzlemesem de, eksik olmasınlar yıllardır twitter ve gazetelerden, hatta ne yazık ki haber programlarından öğrenmiş oluyorum memleketimin "ucuz" dizilerini. Feriha'yla Emir'in ilkokul 5 seviyesinde ilerleyen, iç bunaltıcı diyalogları ve "Sülüman" son zamanlarda en çok izlenenler sanırım (?) Bir türlü anlam veremiyorum insanlar niye Muhteşem Yüzyıl'ı izliyor? Hiç kimse mi bilmiyormuş yani memlekette, Osmanlı İmparatorluğunu, Kanuni Sultan Süleyman'ın hükümdarlık dönemini? E hadi kimse kitaplarını okumadı diyelim, ilkokulda da mı anlatmadılar bu insanlara? Biliyorlarsa niye sonunu bildikleri bir şeyi izliyorlar "malak" gibi? Sözüm tüm kitaptan uyarlama Türk dizilerine! Dizide farklı ve izlenmeye değer bir görsellik olsa tamam diyeceğim ama ne yazık ki o da yok ki! Ülkenin "%60'ı" hipnotize ediliyor farkında değil! Neyse...
İkinci vardığım sonuçsa; eskiden filmler, diziler mutlu sonla biterdi; sonları az buçuk tahmin edilebilirdi, sinema salonundan seyirci mutlu ayrılırdı, televizyonu yüzünde tebessümle kapatırdı... Şimdikilerse "acımasız gerçekleri" öyle bir yüzümüze çarpıyor ki! Ana karakter dediklerimiz "dan" diye ölüveriyor, mutlu giden aşklar "mutlu sonla" sonuçlanmıyor, her zaman iyiler kazanmıyor... Hayat mı acımasızlaştı? Gerçekleri söylemek mi kolaylaştı? Türk dizilerinden bunu bize yansıtana sadece Kurtlar Vadisi'ni örnek verebilirim, yabancı dizilerdeyse hepsinde durum bu!
Gelelim benim yeni dizilerime. Türkçe'ye Taht Oyunları olarak çevrilmiş kitaptan uyarlama (!) Game of Thrones ve beden dili uzmanı bir doktor ve ekibinin hikayesinin anlatıldığı Lie to me.
Game of Thrones tamamen kurgu, kostümleri süper, beklenmedik sonuçlarla karşılaştığınız bir hikaye. Ama Lie to me kesinlikle ders niteliğinde bir film. Küçücük suratlarımızla tam tamına 10.000 tane mimik yapabildiğimizi biliyor muydunuz? İzlerken aynı zamanda kendi mimiklerimi, etrafımdaki insanların mimiklerini düşündüğüm, beynimi tam olarak kavramaya zorladığım için resmen yoruldum. Bir arkadaşımın tavsiyesiyle izlemeye başladığım bu diziyi, karşısındaki insanın düşündüklerinden bir adım önde olmak isteyen herkese şiddetle tavsiye ediyorum!
Kral der ki: N'olurdu, benle aynı zevkleri paylaşan "4 boyutlu" kocamla izleyeydik tüm bunları?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)