9 Ocak 2012 Pazartesi

Dizi dolu haftasonu

Ocak'a girdiğimizeden beri hava yağmurlu, soğuk... Sonunda gerçekten kış geldi, bekleyenlere hayırlı olsun; benim gibi sevmeyenlere acısız olsun...

Hayatımın tüm kışlarını güzel manzaralı, sıcak bir evde, internet, dvd, kitap, dergi, bitki çayları ve çikolatayla geçirebilirim; hiç sıkılmam! O denli nefret ediyorum kıştan!

Bu haftasonum da aynen böyle geçti... www.diziport.com la ilişkimizi çok uyumlu bir biçimde devam ettiriyoruz...

Artık hepiniz biliyorsunuz, ben Türk dizisi izlemem. Müzikle de aram pek iyi değildir. Dinlediğim nadir zamanlarda da lounge, classic, hafif jazz tercihimdir. Çok uzun zamandır da Gossip girl dışında takip ettiğim bir dizi yoktu.

Bu haftasonu 2 yeni dizi birden keşfettim. Birer sezonlarını, birer günde bitirdim. Hangi diziler olduğunu söyleyeceğim ama önce söylemek istediğim başka iki şey var.

'Eloğlu Mars'a çıkacak, biz daha nerdeyiz!'

İzlediğim iki dizinin de konusu birbirinden çok çok farklı ama ikisinde de aynı sonuçlara vardım.

Birinci vardığım sonuç, tabii ki de tahmin edeceğiniz gibi, "bir bizim dizilere bak, bir eloğlunun dizisine bak" oldu. Adamlar davranış, yer altı, uzay, tıp vs. bilimleriyle ilgili dizi yapıyor, bizimkiler çalarken bile saçmalıyor. Bakınız Grey's Anatomy'den uyarlama Doktorlar dizisine. İzlemesem de, eksik olmasınlar yıllardır twitter ve gazetelerden, hatta ne yazık ki haber programlarından öğrenmiş oluyorum memleketimin "ucuz" dizilerini. Feriha'yla Emir'in ilkokul 5 seviyesinde ilerleyen, iç bunaltıcı diyalogları ve "Sülüman" son zamanlarda en çok izlenenler sanırım (?) Bir türlü anlam veremiyorum insanlar niye Muhteşem Yüzyıl'ı izliyor? Hiç kimse mi bilmiyormuş yani memlekette, Osmanlı İmparatorluğunu, Kanuni Sultan Süleyman'ın hükümdarlık dönemini? E hadi kimse kitaplarını okumadı diyelim, ilkokulda da mı anlatmadılar bu insanlara? Biliyorlarsa niye sonunu bildikleri bir şeyi izliyorlar "malak" gibi? Sözüm tüm kitaptan uyarlama Türk dizilerine! Dizide farklı ve izlenmeye değer bir görsellik olsa tamam diyeceğim ama ne yazık ki o da yok ki! Ülkenin "%60'ı" hipnotize ediliyor farkında değil! Neyse...

İkinci vardığım sonuçsa; eskiden filmler, diziler mutlu sonla biterdi; sonları az buçuk tahmin edilebilirdi, sinema salonundan seyirci mutlu ayrılırdı, televizyonu yüzünde tebessümle kapatırdı... Şimdikilerse "acımasız gerçekleri" öyle bir yüzümüze çarpıyor ki! Ana karakter dediklerimiz "dan" diye ölüveriyor, mutlu giden aşklar "mutlu sonla" sonuçlanmıyor, her zaman iyiler kazanmıyor... Hayat mı acımasızlaştı? Gerçekleri söylemek mi kolaylaştı? Türk dizilerinden bunu bize yansıtana sadece Kurtlar Vadisi'ni örnek verebilirim, yabancı dizilerdeyse hepsinde durum bu!

Gelelim benim yeni dizilerime. Türkçe'ye Taht Oyunları olarak çevrilmiş kitaptan uyarlama (!) Game of  Thrones ve beden dili uzmanı bir doktor ve ekibinin hikayesinin anlatıldığı Lie to me.

Game of Thrones tamamen kurgu, kostümleri süper, beklenmedik sonuçlarla karşılaştığınız bir hikaye. Ama Lie to me kesinlikle ders niteliğinde bir film. Küçücük suratlarımızla tam tamına 10.000 tane mimik yapabildiğimizi biliyor muydunuz? İzlerken aynı zamanda kendi mimiklerimi, etrafımdaki insanların mimiklerini düşündüğüm, beynimi tam olarak kavramaya zorladığım için resmen yoruldum. Bir arkadaşımın tavsiyesiyle izlemeye başladığım bu diziyi, karşısındaki insanın düşündüklerinden bir adım önde olmak isteyen herkese şiddetle tavsiye ediyorum!





Kral der ki: N'olurdu, benle aynı zevkleri paylaşan "4 boyutlu" kocamla izleyeydik tüm bunları?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder