Avuç içi kadar stringi, kırmızı ojeleri ve gözlerinde akşamdan kalma bozulmamış rimelleriyle elinde kahvesi çırılçıplak ve bembeyaz parlayan teniyle otelin 18. katından şehrin uykudan uyanışını izliyordu... Teni gibi beyaz çarşafların içinde uyuyan "Adem"ine baktı. Yasak elmayı yemelerinin üzerinden 4 saat geçmişti...Onu terk edip giden erkeği şimdi tam karşısında tıpkı eski günlerdeki gibi uyuyordu... "Ne hissediyorum?" diye sordu kendine. "Şimdi ben ne yapacağım?"
Terkedildiği gün geçirdiği histeri krizini hatırladı. Ne kadar da zavallıydı... Arıyordu... "Gel, ölüyorum..." diye yalvarıyordu...
Gelmedi...
Ölmedi...
Erkeklerin dokunurken çıldırdığı pamuk tenini yırtarcasına tırmalamıştı. Göğsündeki tırnak izleri 3 gün boyunca geçmemişti. Kaç şişe içmişti, ne içmişti hesabını yapamıyordu bile... Sadece ertesi gün halının üzerinde kendini çıplak halde, elinde babasının ona 17 yaşındayken hediye ettiği çakısı, yerlere saçılmış tarot kartları içinde bulduğunu hatırlıyordu. Fonda hala Lana Del Rey çalıyordu... "But when you walked out the door a piece of me died. I told you I wanted more. Its not what I had in my mind..." Dayak yemiş gibiydi, her yeri ağrıyordu... Ölmemişti... Ne düşünmüştü? Çakısıyla kağıt keser gibi bileklerini doğramayı mı? Pürüssüzce... Yapar mıydı bunu? Yarı çıplak terasta trabzanların üstüne çıkan da o değil miydi? Deli aklından neler geçiyordu?
Yine yüzüstü bırakılmıştı... Yine güvenmişti ve yine ihanete uğramıştı... O, "başım ağrıyor" dese gelen adam ölüme yürüdüğünü bile bile gelmemişti...
Kendini duşa zor atmıştı. Başı dönüyordu hala... Titriyordu... Hassas sinirlerine yenik düştüğünde hep titrerdi zaten. Akan sıcak suyun altında dikililirken gözyaşları oluk oluk akıyordu. Hangisi daha çok yakıyordu canını? Kaynar su mu, gözyaşları mı? Bilmiyordu... Hissetmiyordu...
***
Ve şimdi yine fonda Lana Del Rey... Bir otel odasında... Terkedilişinin üzerinden henüz 2 ay geçmişken... Biliyordu hep bugünün geleceğini; sonuçta hangisi geri dönmedi ki! Hangisi kaybedince değerini anlamadı ki!
Ve şimdi tarih yeniden tekerrür ediyordu. Karşısında ona deliler gibi aşık bir erkek, yatakta kan çanağına dönmüş yosun yeşili gözlerini hafifçe açıp onu kontrol ediyordu. Acaba kendini yatakta öylece bırakıp gitmesinden mi korkuyordu? Acaba aklından geçenleri biliyor muydu? Artık ona aşık olmadığını anlamış mıydı?! Teni teniyle buluştuğunda hiçbir şey hissetmediğini? Sadece açlığını doyurmak için içinde olmasına izin verdiğini? "Havva" hesabını kapamıştı... İyiliğiyle 1 kişiyi daha öldürmüştü... Kendine yapılan kötülüğe soğukkanlı bir iyi niyetlilikle karşılık vermesi 1 kişiyi daha çıldırtmıştı. Artık o yeşil gözlerin kurtuluşu yoktu! Kör olmuşlardı... Kanser gibi hücrelerine nüfus etmişti "Havva"... Kurtuluşu yoktu...
***
Ve "Havva" zaferin tatlı zevkiyle yatağa geri döndü. Zamanında ailesinden bile vazgeçmeyi göze aldığı adamın son kez kadını olmak için...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder