30 Eylül 2011 Cuma

Taptığım adam, hayatımın aşkı doğum günün kutlu olsun!..

Dün senin doğum günündü... 29 Eylül... Terazi burcu... Aynım... Benim erkek versiyonum... Ya da ben senin kız versiyonun... Sen benim doğum günümü hiçbir zaman hatırlamadın ama ben senin doğumgününü hiçbir zaman unutmadım... Sitem değil yanlış anlama sakın. Kalbinde, aklında, dualarında her zaman olduğumu bilmek benim için daha önemli... Zaten özel gün "ıvır zıvır"larını bir tek ben önemsiyorum değil mi?..

İlk aşkım! Başucumda resmi olan tek insan... Dualarımdaki ilk isim... Benim gibi aykırı bir beyni anlayabilen tek insan! Çünkü sen de benim gibi karmaşıksın değil mi? O yüzden senin dünyanı, kalbini, beynini bir tek ben anlayabiliyor, okuyabiliyorum değil mi? O yüzden mi sana bu kadar bağlılığım? O yüzden mi vücuduma hiç düşünmeden adını yazdırmamın sebebi? O yüzden mi dünya üzerinde bir kişiyi bile takmayan benim gibi uslanmaz bir asinin attığı her adımı seni düşünerek atmasının sebebi? O yüzden mi büyük hırsları olmayan benim, sen gururlan diye bir şeyler başarmasının sebebi?

Etrafındaki herkesin çekindiği, önünde büyük saygı belki de bazılarının korkuyla durduğu adam, senden bir tek ben mi korkmuyorum? Öyle diyorlar... Bana farklıymışsın... Bana kızmazmışsın... Senle bir tek ben "böyle" konuşabilirmişim! Bilmiyorum ki... Çünkü ben senin o heybetli, yıkılmaz duruşunla televizyonda haber izlerken gözlerinin dolduğunu gördüm... Çünkü ben senin en yakınından en uzağına ne kadar yardımsever olduğunu gördüm... Çünkü ben senin ne kadar bağışlayıcı olduğunu gördüm... Çünkü ben senin sevdikleri için "defalarca" kendi hayatını feda ettiğini gördüm!

Sinirliyken çok kırıcı oluyormuşsun... Karşındakinin canını çok yakarmış sözlerin... Çok mu benziyoruz birbirimize? Benim de böyle olduğumu söylüyorlar... Sinirliyken yanıma yaklaşmaktan korkanlar varmış... Çekindiklerinden yüzümüze gülüp arkamızdan konuşanlar çokmuş... Bu bizi kötü mü yapıyor? Yoksa hep biz iktidar olduğumuz için mi herkes bize muhalefet? Ben önemsemiyorum sen önemsiyor musun?..

Beni sana benzetiyorlar... Gurur duyuyorum... Beden dilimden, fiziki özeliklerimden, düşünce tarzıma kadar sana benzetilmekten gurur duyuyorum... Benim için en güçlü, en dürüst, en namuslu, en ailesine düşkün, en merhametli, en inançlı, en adil, en yenilmez, en sabırlı, en "düzgün", en iyi giyinen, en güvenli kollara sahip, en mücadeleci, en umutlu, en pes etmeyen, en adam gibi adam, en mert, en cesur, en dürüst, en asil erkek; BABAM!.. Doğum günün kutlu olsun... 54. yaşına girdiğin 29 Eylül 2011 seni canından çok seven kızına çok başka bir şans daha getirdi!.. Uğurumsun belki de benim... Belki de dualarındır sebebi... Seni dünya üzerindeki herşeyden çok seviyorum... İyi ki varsın... İyi ki benim BABAMsın!..



29 Eylül 2011 Perşembe

Kıvanç Tatlıtuğ Paradoksu!

Hiç dizi alışkanlığı olmayan ben, dün arkadaş toplantısında mecbur kalıp Kuzey Güney isimli diziyi izlemek zorunda kaldım. Duyuyordum zaten. Kıvanç Tatlıtuğ kötü çocuk Kuzey, Buğra Gülsoy iyi çocuk Güney diye. Buğra Gülsoy'da best modelmış sanırım. Hiç ilgim alakam olmadığı için bunu da bilmiyordum tabi.

Neyse...

Bir Kıvanç Tatlıtuğ izledim ki ben gözlerime inanamadım. Hayır hayır vücudundan bahsetmiyorum! O çok ayrı bir mesele ;) Tabi ki ben de hepiniz gibi ağzım bir karış açık aptallaşmış vaziyette bakakaldım da şu anda ondan bahsetmiyorum! ;) Ben oyunculuğundan bahsediyorum. Tanrım o ne oyunculuk yeteneği! Müthiş! Şahane! Hülya Avşar jön yok jön yok diye konuştu durdu yıllarca. Alsın işte jönün de oyuncunun da kralını!

Kıvanç'la ilk lise yıllarımda Gümüş dizisinde tanıştım.(İzlediğim 2 Türk dizisinden biridir. Diğeri de Kurtlar Vadisi'nin Çakır'lı zamanlarıydı.) Oyunculuğunu beğenmiştim. ( Tiyatro geçmişim olduğu için tv'ye 'aptal aptal' bakıp izleyenlerden olamıyorum hiçbir zaman. Stylingden oyuncuların en ufak mimiklerine kadar inceliyorum. Belki de hastayım bilemiyorum ;)) Neyse Kıvanc'ın kuzeni benim lisede dönem arkadaşımdı. Sessiz sakin, kısa boylu, güzel denemeyecek, gözlüklü bir kızcağızdı. Bunlar nasıl kuzen olur "yaaaa" soru işaretiyle başladı Kıvanç paradoksum...

Sonra Kıvanc'ı farklı dizilerde ve sinema filminde gördüm. Ama her gördüğüm Kıvanç birbirinden farklıydı. Çok ciddi oynuyordu. Mimikleriyle anlatıyordu. Karadenizli şivesi şahaneydi. Aşk-ı Memnu'da gözleriyle anlattıkları inanılmazdı. Ezel'de konuk oyuncu olduğu ağır abi rolünde apayrıydı. Şimdi bıçkın delikanlı olduğu Kuzey Güney'deyse bambaşka. Yiğidi öldürüp hakkını verelim. Ben Kıvanç gibisini Türkiye'de görmedim.Ve bu adam oyuncu değil. Kimsenin beğenmediği "manken" grubundan geliyor!..

Kıyasladım diğer erkek oyuncularla. Hangisi onun gibi? En çok kıyaslandığı Kenan İmirzalıoğlu mu? Kenan iyi belki birçokları için ama üzgünüm kesinlikle Kıvanç gibi değil. Kenan'ın rollerine bakarsak hep aynı adamı görürüz. Peki ya Kıvanç? Bu kadar farklı karakterlere seyirciyi rahatsız etmeden doğallıkla girebilen bir Haluk Bilginer'i bir de Yılmaz Erdoğan'ı biliyorum ben. Evet belki şu anda "yuh o kadar da değil. Onlar gibi olabilmesi için daha çok fırın ekmek yemesi gerekir" diyorsunuz, katılmıyorum ama muhalefette olmuyorum. Sadece bu çocuğu izleyin ve görün diyorum. Kim der bu "çocuk adam" 1984 doğumlu diye?! Yani Gümüş'de ki rolünü canlandırırken 19 yaşındaydı!..

Şubat 2011'de ki İstanbul Fashion Week'de Mavi'nin defilesinde tam karşılıklı oturmuştum Kıvanç'la. Defile çıkışıda karşılaşmış daha yakından görmüştüm. Ünlü merakım olmadığı için tabiki de gidip kendimi tanıtma ve tanışma zahmetine girmemiştim! :) Ama kesinlikle şunu söyleyebilirim ki; hani şu "star ışığı" lafı vardır ya, işte ben o ışığı gördüm ve ne demek olduğunu anladım. Herkes içinde dikkat çeken, farklı olduğunun farkında ama kesinlikle ukala değil, havalı...

Sonra tekrar karşılaştım ben Kıvanç'la... Yakın bir arkadaşımın lise arkadaşı çıktı bu sefer. :) Gelsin yine dedikodular ;) Çok fırlamaymış bizim Kıvanç lise yıllarında! Bunu da dipnot olarak belirtelim yarı hemşerim sayılan kendisine başarılarının devamını dileyelim :))

 Gümüş

 Amerikalılar Karadeniz'de

 Menekşe ile Halil

 Aşk-ı Memnu

 Kuzey Güney

 Mavi 2010 reklam kampanyası

Mavi 2011 reklam kampanyası

28 Eylül 2011 Çarşamba

A.Ş.K : Acısada Şeytanı Kucaklamak

Hayır dersin dinlemez... Kapalıyım dersin umursamaz... Aramıyorum dersin o seni bulur... Dalga geçersin susar... Sonra fark edersin ki aslında o seninle dalga geçiyordur. Herşey onun elindedir... Onun istemesiyledir. Sen, kontrol ben de demişsindir, gösterir sana gücün kimde olduğunu...

Sormadan gelir... Hesapsız gelir... Bütün büyük lafları yedirir... Seni aptal eder... Şapşal eder... Ayaklarını yerden keser. Planlarından caydırır. Yolundan döndürür... Başını döndürür. Yüzünü güldürür. Seni kör eder. Kendini dünyanın en mutlu, en şanslı insanı sanırsın. Sorunlar gözünde küçülür. Dünya daha toz pembe ve yaşanabilir görünür. Gözlerinin içinden gülersin taa içinden. Kelebek misalisindir. Bilmezsin ömrün 3 gün!..

Sonra mı?

Uykularından eder. Nefessiz bırakır. Boğulduğunu hissedersin. Beyninin yarısını kaybetmiş gibi hissedersin. İşine gücüne odaklanmakta güçlük çekersin çünkü sadece o vardır aklında. Sadece onu göreceğin saatlere odaklanırsın. Başka hiçbir şeyin önemi yoktur senin için. O yokken kendini eksik hissedersin. Canın yanar, ilacın bellidir ama her istediğinde ulaşamazsın, belli bir dozu vardır. Onsuz hiçbir şey zevk vermez. Ne yediğin yemekten zevk alırsın ne gittiğin eğlenceden. Uykularını onun yüzü olan rüyalar böler. Özlersin... Uyanır ağlarsın. Artık sadece onun yanında mutlu olursun. Aşık olmuşsundur...

Aşkın ömrü var mıdır? Vardır! Artık 2 seçeneğin var. Ya aşkınız sevgiye dönüşecek. Birbirine bağlı, uyumlu, mükemmele yakın çift olacaksınız ya da aşk bitecek... Ya sende ya onda... Sendeyse sorun yok. Hiç yaşanmamış bile kabul edip yoluna devam edebilirsin. Eğlenceli bir tatil sonrası işe dönüş gibi hissedersin. Uzunu sıkar, kısası iyi gelir... Ama onun aşkı bittiyse...

Tarifi olmayan acılara hazırla kendini! Kimse anlatamamıştır bu acıyı. Onu özlerken çektiğin acı hiç kalır bu acının yanında. Bilirsin çünkü yoktur artık o. Gözün hiç çalmayacağını bildiğin telefondadır. Yüzün güler, gözlerin ağlar. Mona Lisa misli... Kalbin kanser olmuştur artık... Ne ilaç alacağını bilmezsin. Ne yapsam nafiledir. Ölmeyi bile düşünürsün... Anlık tatminlerle mutlu olmaya çalışırsın. Alışveriş yaparsın, kuaföre gidersin, tatile gidersin... Artık 2. adresin falcılar olmuştur. "Sana geri dönecek" sözleri seni hayata bağlar. Oysa dönmeyecektir bilirsin!.. Yerli yersiz onun konusunu açarsın... Saatlerce konuştuktan sonra bana ondan bahsetmeyin, ben öyle birini tanımıyorum dersin!.. Hergün 24 kez facebookunu kontrol edersin herhangi bir değişiklik var mı diye... Tabiki de kendi listenden sildin! Ama ortak arkadaşlarınızın hepsinin şifresini biliyorsun değil mi? Oysa ki o facebooka girmiyordur bile... Belki de acını başka kollarda dindirmeye çalışırsın... Onun yüzü olan rüyalar artık kabuslara dönmüştür. Uyumak istemezsin onu görmekten korktuğun için. Ve birgün bir yerde karşılaşırsın. Güçlü durmaya çalışır ama kalbinin sesini duyacağından korkarsın. Bayılacak gibi hissedersin kendini. Onun içinse sıradan birisindir artık. Belki çoktan bir başkasına gönlünü kaptırdı bile...

Artık kabullenmişsindir. Giden geri gelmeyecek! Sadece tekrar yüzünün gülmesini istersin. Ne kadar sürede kendine geleceğini merak edersin. Ayrılık acısının ilişki süresinin 3'de 1'i sürede biteceğini söyler bazı "bilirkişi"ler. Başlarsın gün saymaya...

Toparlandın artık... Aylar geçti aradan... İçinde kopan fırtınlar dindi... Sular duruldu ama aşka inancını da yitirdin. Bir daha kimseyi sevmeyeceğine yemin ettin. Zaten bir daha kimseye böyle duygular besleyemeyeceğini düşünüyorsun. Daha olgunsun artık... Daha sakin yapılı... Eskisi kadar heyecanlandırmıyor hayat seni... İşindesin gücündesin. Ailem, dostlarım bana yeter diyorsun.

Sonra mı?..

Biri çıkar karşına... Mucize gerçekleşir... Yaşadığın tüm acıları hiç yaşanmamış sayıp, kendine verdiğin sözleri "yeyip", "ilk defaymışcasına" yeniden aşkın kucağına bırakırsın kendini...

AŞK seninle oynuyordur... Herkesle oynadığı gibi...

27 Eylül 2011 Salı

Erkekler hakkında bilinmesi ve kabul edilmesi gereken gerçekler...

  1. Seks onlar için ya her şeydir ya da her şeyden biraz eksiktir.
  2. İç güzelliğiniz tabiki de önemlidir ama dış güzellik önce gelir!
  3. İster kabul edin ister etmeyin her erkek ilk etapta size yatmak için yaklaşır.
  4. Onu giyme bunu giyme derler dinleyipte paçoz gezme hatasına düşerseniz ilk fırsatta aldatırlar. Her erkek yanında "gurur duyacağı" bakımlı ve güzel kadın ister!
  5. Sizi elde etmek için istisnasız her yalanı söyleme potansiyeline sahiptirler.
  6. Seks için her şeyi yaparlar!
  7. Evcil hayvanınızı sevmiyor! Seviyor görünüyor!
  8. Ne yazık ki kıymetinizi sizi kaybettikten sonra anlarlar.
  9. Siz onu terk ettikten sonra "duyduğunuz" gibi onlarca kızla yatmadı! Rahat olun!
  10. Erkeklerin söylediği yattıkları kadın sayısını 3'e bölün gerçek rakama ulaşırsınız! ;)
  11. Çok seksten konuşan erkeğin mutlaka bir cinsel problemi ya da ezikliği vardır...
  12. Onlara göre sadece gaylerin "yakın" kız arkadaşları olur.
  13. Sarjları aslında hiç bitmez!
  14. Yalan söylemeyi becerebilen erkek yoktur! Kendinizi kandırmayın geçen gece iş yemeğinde değildi! İçinizdeki ses doğru söylüyor!
  15. Hiçbir erkek ayrıldığı kızla dost kalmak istemez, modern olmaya çalışmayın kızlar!
  16. Kendi anneleri ve kız kardeşleri hariç her kızın kalçasına bakma hakkına sahip olduklarını düşünürler.
  17. Sizin için kırıcı bir durum olabilir ama erkekler porno sever!
  18. Sizinle ilişkisini çevresiyle ya da facebookda paylaşmamasının sebebi nazardan ya da laftan sözden korktuğundan değil ilişkisinin kalıcı olduğuna inanmadığından...
  19. "Bütün gün aklımaydın aşkım" Hayır tabiki de değildiniz! Öyle bir dünya yok!
  20. Sıfır bedene bakarlar balık etlilerle yatarlar!
  21. Sarışına bakarlar esmere taparlar!
  22. Bilmiyor ve ilgisiz gibi görünürler ama her erkek eline geçen her kadın dergisini okur!
  23. "Ben seni her halinle seviyorum" Hayır sizi kesinlikle "her halinizle" sevmiyor! Gelmiş geçmiş en büyük yalan! İnanmayın, inananları uyarın!
  24. Kız triplerinden gerçekten nefret ederler. Katlanıyor gibi görünüyorlarsa mutlaka henüz karşılamadığınız bir beklentileri mevcuttur.
  25. Evet erkek erkeğe kaldıklarında konuşuluyorsunuz! Üzgünüm ama konuşuluyorsunuz...
  26. "Bir eve çıkalım. Üstümü değişeyim hemen çıkarız." "Arabanın anahtarını evden alıp hemen çıkalım." "15 dakika sarj olsun telefon çıkarız." Hayır çıkamayacaksınız!..
  27. Heralde "bizde bir kahve içelim" ve "sadece uyuyacağız" olayına girmeme gerek bile yok!
  28. Siz çok romantik olabilirsiniz ama hiçbir erkek bütün gece yapışık ikiz gibi uyumayı sevmez! Sıkıntı basar!
  29. "Sen benim için özelsin" Evet özelsiniz inanın! 14656747. özelisiniz!
  30. Hadi son madde olarak iyi bir şey söyleyelim. :) Hiçbir erkek gerçekten sevmiyorsa bir kıza SENİ SEVİYORUM demez! En azından bu konuda içiniz rahat olabilir. ;)

23 Eylül 2011 Cuma

Mutluymuş... ;)

O meşhur "şapşal" sırıtma vardır ya hani, bir süredir suratına yerleşmiş birini tanıyorum. Adı neydi? Mmmmm... AŞK... :) Evet. Unutulan bir kelime...

Mutluymuş çünkü;
   
      ♥Unuttuğu kelimeleri hatırladığı için
                                                                                         
      ♥Aynı zevklere sahip biriyle olduğu için
    
      ♥İkinci yarısını bulmuş gibi hissettiği için
     
      ♥Kendisiyle gece gündüz keyifle ilgilenen biriyle olduğu için
          
      ♥Anlaşıldığını hissettiği için

      ♥Eksikler tamamlandığı için
          
      ♥Unuttuğu renkleri tekrar görmeye başladığı için
     
      ♥Hayata onun gibi bakan biriyle olduğu için
 
      ♥Kendini telkin etmeden güvenebildiği için         
     
      ♥Sevildiğini hissettiği için
 
      ♥Güne onunla başlayıp günü onunla bitirdiği için
     
      ♥Başını döndürdüğü için
 
      ♥Ayaklarını yerden kesilmiş hissettiği için

      ♥Hem kalbinin hem beyninin onayladığı kişiye kavuştuğu için...


Mutluymuş çünkü; "aşık" olduğu için...

Yazıyorum çünkü; laflarını yediği için... ;) Aptallaştığını görmekten zevk aldığım için... ;)

Kimden mi bahsediyorum? :)


Secret... ;))









22 Eylül 2011 Perşembe

Sorun sende değil bende...

Sorun sizde değil gerçekten bende!..

Karşımda adam gibi adamlar istediğim için bende! Karşımda dürüst insan görmek istediğim için bende! İnsanların verdiği sözlerde durmamasına sinirlendiğim için bende! Bahane sevmediğim için bende. Sorumsuz insana tahammülüm olmadığı için bende. Tüm içtenliğim ve iyi niyetimle yaklaştığım için bende! Yalanlar karşısında yiyor numarası yapamadığım için bende. Kendimi aptal yerine koydurmadığım ya da ezdirmediğim için bende! Samimiyetsizlik gördüğümde yüzünüze gülmeye devam edemediğim için bende. Çekleri hep "açık" yazdığım için bende! Herkesin iyi niyetli olabileceğine inandığım için bende! Verilen sözlerin "namus" olduğuna herkesin inandığını düşündüğüm için bende. Oyun oynamadığım için bende! Ya da başka bir deyişle, oyuna dahil olmadığım, kendi "oyunumu" kendim kurduğum için bende. Gerçekleri söylemekten korkmadığım için bende. Kötülüğe iyilikle karşılık verdiğim için bende!.. Belki de değerinden fazla değer verdiğim için bende...

Evet ben sorunluyum... Kabul ediyorum! Bunun için üzdüğüm herkesten özür diliyorum...

Evet, ben sırtımı döndüm değil mi bazılarınıza? Dönmek üzere de olduklarım var mı? Sorun bende çünkü... Sizin gibi "olamadığım" için...

Acı çektirdiklerim adına üzgünüm... Yapacak bir şey var mı? Değişir miyim? Sanırım hayır... İstiyor muyum?.. Sanırım bana da benim gibi "sorunlu" adam lazım...

Benden nefret ederseniz kızmam. Haklı olabilirsiniz... Belki ben de "sen" olsaydım benden nefret ederdim!..

Kendini benim gibi "sorunlu" hissedenler varsa merak etmeyin yalnız değilsiniz. Rahat olun! Sürüye katılmamak kendi doğrularıyla yaşamak iyidir. Kocanıza, sevgilinize, babanıza, patronunuza size doğru geleni söylemek iyidir. Tabi ki saygı çerçevesinde olduğunu hiçbir zaman atlamamak gerekir! Hiçkimse "saygısız" olarak anılmak istemez, istememeli!.. Değil mi? Herneyse... Boşverin o ne demiş bu ne demiş. Kendi doğrularınızadan şaşmayın. Mutluluğunuzu, huzurunuzu kimsenin kaçırmasana izin vermeyin...

16 Eylül 2011 Cuma

Farklı bir bakış açısıyla Fashion's Night Out



Herkesce bilinir ki modanın en önemli ayı Eylül'dür. Dergilerin en kalın olduğu, dergicilerin en çok yorulduğu, tasarımcıların ordan oraya koşturduğu, moda severlerin heyecanla bekleyişte olduğu...

Türkiye olarak Eylül heyecanımız sona ermiş bulunmakta. Fahion week'imizi de fahion's night out'umuzu da atlattık.

Fahion's night out yani kısaca FNO nedir kısaca ondan bahsedelim. Sonra da dünle ilgili izlenimlere gelelim...

FNO, 2009'da küresel krizde, efsane kadın Anna Wintour'un sektöre canlılık getirmek için ortaya attığı bir fikirdi. Alışveriş partisi! Eğlence, indirim, alışveriş, ünlüleri görme imkanı, içki herşey bir arada... Birçok Vogue ülkesi bu etkinliği kendi ülkelerinde uyarladı. Ve başarılı bir geri dönüş aldılar.

Bu yıl da dünyada 3.sü ülkemizde 2.si düzenlenen FNO'a ben İstinye Park'ta katıldım. Geçen sene denilene göre çok iyi bir verim sağlanmış. Koton cirosunu 6'ya katlamış. Beklenenden daha fazla ilgi varmış. Markalar geçen sene hazırlıksız yakalandıklarını bu seneye aylar öncesinden hazırlık yaptıklarını ve beklentilerinin yüksek olduğunu söylediler. Bu sene nasıl mıydı?

Avm'nin içinde izdiham vardı. İnanılmaz bir kalabalık. Saat 19.30'da Oxxo'da Ozan Doğulu'nun dj performansı vardı. Konser alanı gibiydi. Aynı saatler Swatch'da Pascal Nouma öpücük dağıtmakla meşguldu. Zavallı adamın yüzü korkarım bir gecede eskidi. Gelen öpüyor giden öpüyordu. Yılbaşı paylaçosu muamelesi gibi geldi bana. Tabi diyecek bir şey yok "ekmek parası"! ;) 21.00'de Batik'de Ayşe Arman vardı. Harry Potter'ın imza günü gibiydi. Bershka'da Mos ekibi vardı. Saç, makyaj için inanılmaz bir kuyruk... İçki ikramı yapan mağazalar, FNO t-shirtlü,çantalı kızlar. Festival alanı gibi... Kasalar mı nasıldı? Tabiki de hiçbir mağazanın cirosunu bilmiyorum ama gözlemime göre her mağaza aynı verimi alamadı. Bazı kasalarda uzun kuyruklar varken bazı mağazaların içi bomboştu. Kalabalık olan mağazalar H&M, Zara, Bershka gibi mağazalar. Onlar zaten her zaman kalabalık değil mi sorusu sorulması gereken bir soruydu!..

Parti alanı lüks markaların yer aldığı İstinye Park'ı İstinye Park yapan alandaydı. Oraya gelince... Geçen seneye göre kalabalık daha azdı. Gecenin djı Bay Geveze'ydi. Her mağazada içki servisi, enmoda.com, vogue standlarında içki ikramları... Mağazalar kalabalık evet hınca hınç. O mağazalarda görmeye alışık olmadığımız bir görüntü. Peki eller mi? Üzgünüm ama eller bomboş. Tabiki de boş olacak 2500 TL'ye 200 TL indirim yapmışlar. Pardon da 2300'ü veren 2500'ü de verir zaten. Kaldı ki oralardan alışveriş yapabilen o ufacık kesimin de "tepiş tepiş" pazar alanı gibi yerde alışveriş yapmaktan hoşlanacaklarını sanmıyorum.

Benim gözlemime göre kalabalık sadece bedava içki içmeye gelmiş insanlardan oluşuyordu. Ve tabiki de normalde girmeye korktukları o mağazalara kalabalık gücüyle girip sergi gezer gibi gezebilmek için. Ellerinde biralarıyla gelip bir kenara yığılıp o "caaaaanım" luxury platforma sahil muamelesi yapanlarda yok değildi!

Neyse ben daha fazla konuşmayım. Taşlanmaktan korkuyorum, nasıl böyle "başarılı" bir etkinlikle ilgili eleştiri yapabilirim diye!

İşte size birkaç kare...












vee son olarak;


ben ve Marina Güzelkan

15 Eylül 2011 Perşembe

İyi olmak iyidir

Gerçekten iyi niyetli insanların çok çok az kaldığı dünyamızda böyle bir yazı yazmanın birçok kişiye safça görüneceğine eminim. Ama yine de yazacağım. İyiliğe inancını kaybetmiş bir kişinin bile fikrini değiştirebilmek beni mutlu eder. Herkesin kafasına aşk diye bir şey yok, kadınlar para, erkekler seks düşkünü, aldatmayan insan mı var, iş hayatında torpilsiz bir yere gelemezsin, herkes birbirinin ayağını kaydırmaya çalışıyor gibi düşünceler yerleşmiş durumda. Ha bunlar sonuna kadar yalan mı? Hayır değil! Ama hep de böyle değil! Bu dünyada iyi insanlar da var. Ya da ben öyle olduğuna inanmak istiyorum. Çünkü buna inancımı yitirirsem sanırım yaşayamam.

İyi olmak iyidir gerçekten. Denemesi bedava. Benim herkese tavsiyemdir; insanlar size kötülük yapsalar dahi kötülüğe kötülükle karşılık vermeyin. Emin olun kimsenin ahı yerde kalmıyor. Defalarca test ettim, onayladım. Aptal ve ezilen olun demiyorum. Sakın ha! Hakkınızı hiçbir zaman kimseye yedirtmeyin! Her zaman inandığınız şeyin arkasında durun! Sonuna kadar! Komik gelecek ama Cem Yılmaz doğru söylüyor. Mutluluk da iyilik de başarı da her şey İÇİMİZDE! Biz dünyaya karşı nasıl bir niyetle durursak, bize de öyle durulur.
  • İş yerinizde herkes dedikodunuzu yapıyor, ayağınızı kaydırmaya çalışıyor oysa ki siz kendi hakkınızda çalışkan ve geleceği parlak bir personel olduğunuzu mu düşünüyorsunuz?
Varsın ayağınızı kaydırmaya çalışsınlar. Varsın amaçlarına ulaşsınlar da. Kayıversin ayağınız. Eeee?! Siz zaten çalışkan ve geleceği parlak bir insansanız 1)Bu onların kaybı olacaktır 2)Zaten çok daha iyi yerler sizi bekliyordur. O yüzden hiç de üzülüp strese girmenize ya da anti komplo teorileri üretmenize gerek yok.

  • Eski sevgiliniz sizi aldattı, kandırdı, yarı yolda bıraktı vb. ve siz de artık erkeklere/kadınlara ve aşka inancınızı mı yitirdiniz?
Tek bir cümle her şeyi açıklıyor; doğru kişi olsaydı zaten hala yanınızda olurdu! Buna sevinmelisiniz! Zararın neresinden dönerseniz kardır. Emin olun doğru insan bir gün bir yerde kendiliğinden çıkacaktır karşınıza. Siz yeter ki mutlu ilişkiye olan inancınızı kaybetmeyin. O sizi üzen kişiye karşı acı çekmenin psikolojisiyle çirkinleşmediyseniz, ağırlığınızı korumaya başardıysanız, onun seviyesine düşüp dişe diş göze göz yapmadıysanız DÖNECEK emin olun!
  • İşsizim çünkü torpilim yok gibi bir düşünce mi var kafanızda?
Bunu hemen atın! Hemen hemen hemen! İnsanlar torpille bir yere gelebilirler evet. Profesyonel hayatta bunun ismi de referanstır. Ama orayı dolduramayan biriyse kalıcı olmayacaktır. Bunu unutmayın! O yüzden siz hedefinizden vazgeçmeyin. Hiç bir ik'cı "kalifiye" eleman yerine torpilli "vasıfsız" adamı tercih etmeyecektir. Ediyorsa zaten sizin orda olmamanız sizin için en hayırlısıdır. Binlerce şirket var!

Ve daha bunlar gibi onlarca olumsuz düşünce çürütülebilir. Önemli olan sizin tüm varlığınızla iyiliğe, güzelliğe odaklı olmanızdır. Siz iyi olursanız "kötü denilen" insanlar bile size iyi olur, uzun vadede her zaman kazanan, mutlu olan siz olursunuz. Anlık kazançlar için kendinizden hiçbir zaman ödün vermeyin, iyiliği hiçbir zaman elden bırakmayın. Dünya sadece sizin yansımanızdır sakın unutmayın...



Demek ki neymiş? İYİLER KAZANIR KÖTÜLÜKLER KAZINIRmış! ;)


14 Eylül 2011 Çarşamba

IFW'nin ardından...

Bir IFW'yi daha kazasız belasız atlattık. Nasıl mıydı?

  • Şubattan bu yana ileriye gideceğine geriye gitmişti.
  • Organizasyon çok başarılı değildi.
  • Yabancı basın geçen senelere nazaran daha az ilgi göstermişlerdi.
  • Güvenlik ekibiyle ajans elemanları arasında anlaşmazlık olduğu apaçık ortadaydı.
  • Farklı ajans elemanları arasında da diyalogsuzluktan kaynaklanan, davetlileri farklı yönlendirmeler söz konusuydu.
  • Şubat'ta IFW'nin yapıldığı Santral İstanbul defile alanı olarak çok daha uygundu. (Orda eleştirilecek bir şey bulunamadığından topuklularla yürümekte zorluk çekilen arnavut kaldırımlarına ve çıkılan merdivenlere takılmıştı. Beterin beteri varmış. Daha esnek olmak gerekirmiş bunu öğrendik!)
  • Vip lounge a giremeyenler defile aralarnda dışarda ayakta beklemek zorunda kaldı. (Ben vip'ye girenlerden olsam da alanın çok dar, sıcak ve havasız olmasından hiç rahat edemedim.)
  • Oturum alanı diğer ifw salonlarına göre daha geniş olsa da basın alanı çok dardı. Basın çalışanları sığmakta güçlük çekti. Ve yer yer kavgalarına şahit olduk ne yazık ki.
  • IFW'nin logosouyla ilgili bir şey de söylemek gerekirse bence siyah-beyaz logo yanlış seçimdi. İlkbahar- yaz için daha çarpıcı bir logo olması gerekirdi.
Umuyorum genelin hemfikir olduğu bu eleştirilerden organizasyon ekibi yararlanır ve bizleri Şubat'ta daha başarılı bir IFW karşılar.

2012 İlkbahar-Yaz Koleksiyonlarına gelince;

Beyaz açık ara renk savaşını kazandı. 2012'de beyaz giyilecek belli oldu. Dökümlü, şifon, saten, tül elbiselerle rahat efil efil bir yaz bizi bekliyor. Yüksek bel ve tulum modası da 2012 yazında devam ediyor.

Şubat'ta Ifw macerasına devam etmek üzere stil sahibi olarak kalın. ;)

IFW 4.Gün Gamze Saraçoğlu

Gamze Saraçoğlu defilesi beklentilerin yüksek olduğu bir defileydi. Zaten en kalabalık defile olmasından da bu anlaşılıyordu. Elbiselerden ziyade benim takıldığım başka noktalar oldu. Koreografiyi kim yaptı bilmiyorum ama çok başarısızdı. Kızlar koordineli yürüyemiyordu, elbiselerine çok fazla takıldılar. Açıkçası mankenler bitse de gitsek modundaydı.

Sponsor olarak yine Boyner'i gördüğümüz defilede bu sefer Limango'da sponsor olmuştu.

Tasarımlardan konuşacak olursan klasik Gamze Saraçoğlu pilileri ve tüllerini gördük. Yalnız bazı mankenlerin üzerinde fermuarların dikiş kısımlarındaki potluklar beni çok rahatsız etti.

Tüm bunlara rağmen en çok alkış alan defile olmayı başardı.








IFW 3.Gün Gül Ağış

Tarihi Galatasay Hamamında gerçekleşen defile müthiş sıcak bir ortamda gerçekleşti. Deyim yerindeyse hamama giren ter atar dedirtti. Hediye olarak verilen keselerde bu yüzden verilmiş olsa gerekti.

Hamamla tezatlık yaratan siyah elbiseler içindeki mankenleri göbek taşı üzerinde izledik.












fotoğraflar: Mustafa Erkan

13 Eylül 2011 Salı

IFW 3.Gün adl & Cengiz Abazoğlu

Öncesinde beyaz şarap ve çikolataya batırılmış çileğin ikram edildiği kokteylle bizleri "ağır" bir defilenin beklediği anlaşıldı. Mısır ve Yunan esintileri olan şov niteliğinde bir defileydi. Elbiselerden oluşan koleksiyon da diğer tasarımcılarda olduğu gibi Abazoğlu'da beyaza ağırlık vermişti. Renkli, gösterişli modelleri Özge Ulusuy, Çağla Şıkel, Tülin Şahin gibi deneyimli mankenler taşıdı. 31 mankenin görev aldığı "yoğun" bir defile... Genç kızların mezuniyetlerinde, sade nikah törenlerinde, gece davetlerinde giyilmek üzere tasarlanmış zevkli bir koleksiyonu izledik.












favori elbisem bu oldu sade ama havalı