8 Aralık 2011 Perşembe

Eğlenmenin adabı

Kendimi neşeli ama eğlenceli olmayan kişi olarak tanımlayabilirim.

Gece hayatından çok uzun zamandır haz etmez vaziyetteyim. Her çıkışımda bir sıkılmalar, bir afakan basmalar... Maksimum fasılı kaldırır olmuştum, onda da 12 dedi mi " yallah" eve... Hoş, zaten hiçbir zaman "party girl" olmadım, olmak da istemedim... Keyfime göre yaşadım/yaşamaya çalıştım hep...

Dün akşam Internations adlı bir grubun partysine katıldım. Bu katıldığım 2. partyleriydi. İlk katıldığım Ağustos ayında Suada'daydı, dünkü de Ghetto'da. Suada'da ki organizasyondan pek bir şey anlamamıştım çünkü daha yeniydim bu grupta. Biri Türk, biri Suriyeli 2 yakın arkadaşımın bana kavalyem olarak eşlik ettiği dünkü partyse pek bir keyifliydi...

Göz doygunluğu

Bütün gece sahnenin kenarında sahne dekoru gibi oturdum ama iyi de eğlendim. Oldum olası hareket halinde olan nesneleri özellikle de insanları izlemeyi sevmişimdir. Mutlu insanlar görmekse bana nedendir bilmem apayrı bir keyif verir. Ufacık çocuktum "yayla da yayla" diye tuttururdum, yazları babaannemle dedemin yanına giderdim yaylaya. Yemekle aram hiç yoktu çocukken(bir de olsaymış şu anda nasıl olacakmışım düşünmek bile istemiyorum), sofrada oturup hiç bir şey yemeyip insanların yemek yemelerini izlemeye bayılırdım. Mimiklerini izlemeyi, aç olanların hızlıca saldırmalarını, doydukça gözlerinde oluşan o pırıltıları, doyan insanın yüzüne anında nasıl renk geldiğini izlemeye doyamazdım.(Şu anda ne enteresan kız kesin psikopat diye içinden geçirenler için; pek de normal olduğumu söyleyemem ama hangi "sanatçı" normalmiş ki ;) demek ki bende de bir ışık var ;p) Hiç unutmam bir gün dedem "bu çocuk yemek yemeyip, açmış gibi beni izlerken ben yiyemem" diye sofradan kalkmıştı...

Gelelim partymize...

Bu grubun özelliği İstanbul'da toplanmış farklı milliyetten insanları bir araya getirmesi. Alman, Asyalı, Türk, Hollandalı vs. Genç, orta yaş, yaşlı, bay, bayan... Ortaya fena halde karışık... Haliyle bu, eğitim ve kültür seviyesi yüksek toplulukta ortak dil olduğu için İngilizce konuşuluyor.

Dans esnasında bir şey dikkatimi çekti. Birbirini tanımayan onlarca kişi sanki 40 yıllık kankalarmış gibi o kadar samimi ve eğlenerek dans ediyorlar ki. "Pis beyinli" klasik bir Türk olarak "ooo bu gece bu bunu kesin götürür" dediğim kaç çift oldu anlatamam. "Pis beynimle" yaşlı bayanlar için "genç erkek avcısı" dedim içimden, erkekler için "abaza iş adamı" dedim, gençler için "sizin burda ne işiniz var oğlum kasıntılığın alemi yok" dedim. Dedim de dedim...

Anladım ki yanılmışım!

Müzik bitti, dans bitti. Herkes birbirine büyük bir nezaket (!) içerisinde teşekkür etti ve ayrıldılar. Bazıları kartlarını değiş tokuş ettiler. Ayaküstü işten, güçten sohbet ettiler. Alkol çok az alındı çünkü eğlenmek amaçtı ve çoğu Türk gibi eğlenebilmek için alkole ihtiyaçları yoktu bu insanların. Müziğin çalması yeterliydi onlar için...

Özellikle ortamda hayran olduğum 1 bayan vardı. Benim, bütün gece "narin" popomu kaldırmadığım yerden geçerken durdurdum bayanı ve tanıştım. 60larında Alman uyruklu bir bayan, dans öğretmeniymiş. Dans benim hayatım dedi mükemmel İngilizcesiyle.

Çıkışta, aynı anda telefonla konuşup taksi kapmaya çalıştığım bir anda, birden bir zenci "heeeyyyy" diye kolumdan tuttu. Gerçekten işin adabını o kadar biliyorlar ki nerdeyse orda bulunan herkesi ayakta alkışlayacaktım. Benim "hanzo" Türk arkadaşlarım olsa arkadan ani bir saldırıvari hareketle selam verirdi. Bu arkadaşsa dirsekle omuz arasındaki mesafeli ama samimi olarak adlandırılan bölgeye dokunarak selam vermeye çalıştı bana.

Anlayacağınız bizim daha eğlence kültürünü anlamamıza çooook var...

Siz hiç tanımadığınız ve asla tanıyamayacağınız birinden hediye aldınız mı?

Gecenin en güzel anıysa herkesin getirdiği yılbaşı hediyelerinin seçme usulüyle dağıtılmasıydı. Hediye getirip havuza koyanlar hediyelerini aldılar. Benim şansıma benim gibi bir "cadı" çıktı. :) Bilmiyorum benim hediyemi kim aldı...

Gerçekten çok farklı ve yaşanması gereken bir atmosferdi. Bazıları için anlamsız gelecektir yazdıklarım ama ben zaten bu dünyaya ait olmadığımı bin defa söylemişimdir...







Kral der ki: Kim ne derse desin, ben çevremde olup bitenleri gözlemleme ve çok soru sorma özelliklerimin hep artısını gördüm. En basiti bu sayede size bu yazıyı okuttum ;) Beni izlemeye devam edin... =)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder