14 Kasım 2011 Pazartesi

Coco gibi, Monroe gibi...

Herkesin bir hikayesi var bu hayatta. Hikayesi olmayan insan yok. Kimileri kendilerine bazılarını idol benimsemiş, kimileri kendileri tarih yazma peşinde...

Kim sevmez hayat hikayesi dinlemeyi, biyografi okumayı... "Yaaaa neler neler var işte" der insan. Ders çıkarır akıllıları... "Gaza" getirir hikayeler insanları. Umudunu yitirdiğinde başarı hikayeleri dinlemek ilaç gibi gelir.

Benim de kahramanlarım var herkes gibi. Marilyn Monroe ve Coco Chanel... Benim kadın kahramanlarım onlar!

Onlar benim kadınlarım çünkü ben herkes gibi onlara baktığımda başarılı kadınlar görmüyorum. Yaralı ve yorgun yüzler görüyorum. Acısını kahkahasıyla gizleyen Marilyn, gaddarlığıyla bastıran Coco...

Milyonlarca erkeği peşinden koşturan Norma Jean Baker yani Marilyn Monroe'nun aslında tek bir arayışı vardı; sevgi! Çocukluğundan itibaren hiçbir zaman sahip olamadığı tek şey sevilmek ve birilerine güvenebilmekti...

Chanel'in 2 C si olan bir ürüne hangi kadın sahip olmak istemez? Ölümüne yakın "her şeye sahip oldum bir tek aile kuramadım" diyerek sıcak bir yuvaya özlemini dile getirmiş olan Gabrielle Bonheur "Coco" Chanel duygusal boşluğunu kalbini nasırlaştırarak gidermeye çalışmıştır.



Kendimi onlara benzetirim ben. "Sen kimsin ki" diceksiniz belki de. Bilmem belki de haklısınızdır. Sonuçta herkesin bir yarası, acısı yok mudur içinde? Kimi daha çok çalışarak, kimi daha çok yiyerek, kimi kendini alkole, uyuşturucuya, sekse, yalan dolan sahte gece hayatına vererek, kimi daha fazla gülerek, kimi alışveriş yaparak dindirmeye çalışmaz mı acısını?.. Sonuçta ben ne Coco gibi yetimhanede büyüdüm, ne Marilyn gibi psikopat bir anne tarafından büyütüldüm ama bilmem benzetiyorum işte...

Hep böyle mi olmak zorunda? Hayat hep mücadeleden ibaret mi olmak zorunda? Kalabalıklar içinden sıyrılabilmek için insan hep bir yürek acısı mı almak zorunda? İlla "yırtanların" hep bir dönüm noktası mı olmak zorunda? "Büyük adam" olmak için insan defalarca sırtından vurulmak mı zorunda?Başarının bedeli yalnızlık ve baş ağrısı mı olmak zorunda hep?  İnsan hep bir bedel mi ödemek zorunda? İyi bir işin varsa ailene zaman ayıramazsın, paran vardır huzurun yoktur. Kitleleri peşinden sürükleyen bir otorite olursan özgürlüğü yoktur. Sağlıklı bir yuva kurabilmek için kariyerinden vazgeçmek zorundadır kadın ya da potansiyelinin altında ilerler. Yoğun bir iş tempon varsa sakinleştiriciler en yakın dostundur. Yukardaysan dostun yoktur vs vs...

Babamın bir lafı vardır; "dibe vurmadan en tepeye çıkamazsın" diye.

Fizik yasasına göre de öyle değil midir zaten?


Kral der ki: Zafere giden yolda çekilen çile kutsaldır. Çile çekmiyorsan sıradan olmaya mahkumsun demektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder